24 Aralık 2014 Çarşamba

3 Aralık 2014 Çarşamba

Waldorf Hollanda'dan misafirlerimiz var

Ekimin başından beri "alçak ülke" Hollanda'dan Waldorf müzik terapisti Gooyke ve Waldorf Yuva eğitmeni Paulien İstanbul'u ve yuvamızı ziyaret ediyorlar.
Hem yuva eğitmenlerine, hem oyun grubu eğitmenlerine hem de anne babalara destek oluyorlar.
Gooyke ile Pentatonik Müzik ve Müzik terapisi üzerine 2 seminer düzenledi.
Eğitmenlerimiz hemen tavsiyeleri eyleme geçirdiler.
Paulien bu yuva çok ileride ve bence bana ihtiyacınız yok demesi bizi heyecanlandırdı.

Sevgiler

Kuzguncuk Oyun grupları- Aralık dönemi

Oyun grupları Aralık ayında yeniden başlıyor, minikleri ve annelerini bekliyoruz

Adres: Nisan İmece Çocuk Bahçesi İcadiye Hamam Sokak No: 42 Kuzguncuk, İstanbul 
Yaş grubu: 3,5 yaş altı çocuklar 

5 Haftalık Pazar programı
Saatler: 10:00-12:00
Tarihler:  7, 14, 21 Aralık 4, 11 Ocak 

Oyun grupları hakkında
Beslenme organiktir
Kullanılan materyaller doğal ve gerçektir
Bahçede toprakla ve kumla oynamak ve kirlenmek güzeldir, 

Başvuru ve Kayıt için
Kayıt Formu
Katılım 7 çocukla sınırlıdır
Nisanimece@gmail.com
Cep: (533) 598 5051

Kayıt için aşağıdaki bilgiler paylaşılacak
Çocuk ad soyad: 
Doğum tarihi: 
Cinsiyet: 
Anne adı: 
Baba adı: 
Adres: 
Semt: 
Anne E-Posta: 
Baba E-Posta: 
Ev telefonu: 
Anne Cep: 
Baba Cep: 

Tarif:
İcadiye Hamam Sokak No: 42 Kuzguncuk, İstanbul
Kuzguncuk otobüs durağından İcadiye caddesi girin. Cadde üzerinde sağda Rum Kilisesi biraz sonra Bostan’ı göreceksiniz. Sağda önce Tenekeci Musa Sokak sonra İcadiye Hamam Sokak gelecek.Sokakta 23 numaranın karşısındaki taş merdivenlerin sonunda sarı bir bina göreceksiniz. Oyun grubu eğitmenleri bu binada sizi bekliyor olacaklar. 

Görüşmek üzere 
Nisan imece Yuva Girişimi

30 Ekim 2014 Perşembe

Cihangir Anne Baba toplantıları

Konu: Çoçuklara sınır koyma ve çocukluğun ilk yedi yılında gelişim

Konuşmacılar: Waldorf eğitmeni Enita Nurkiç ve Paulien Hamstra

Tarih: 1 Kasım 2014 14:30

Kayıt : Nisanimece@gmail.com
0533 598 5051

Kuzguncuk Anne Baba Toplantıları

Konu: Waldorf Yuvalarından ritim

Konuşmacılar: Waldorf eğitmeni Enita Nurkiç ve Paulien Hamstra

Tarih: 1 Kasım 2014 10:30

Kayıt : Nisanimece@gmail.com
0533 598 5051

21 Ekim 2014 Salı

Bir Kuzguncuk Masalı

Sevgili eğitmenimiz, çocuk bahçıvanımız Enita'nın İstanbul yolculuğunu yazmanın zamanı geldi sanırım.
Sofya'da 2013 yılının Ağustos ayında "Friends of Europe" buluşmasında ilk kez tanışmıştık.
Sofya'da Begomil kültürü üzerine tarihi seminer ve geziler yapmıştık.

Bogomilism

Evren'de 2 gün katılmıştı ve tüm katılımcıları güzel sesiyle etkilemişti. Tüm Waldorf eğitmenleri benden çok Evren'i tanır ve sorar oldular. Sanatın ve sesin gücü böyle bir şey :-)
Enita İngilizce ve Fransızca çevirileri yaptı. Enita ile yaptığımız sabah öritmi seansları unutulmazdı.

Öritmi

Enita Hırvatistan, Split'te yuvada eğitmenlik yapıyordu. Belki bir gün bende kuzenim gibi İstanbul'da yaşarım demişti.
Zamanı gelince olur belki dediğimizde kim bilebilirdi ki bir yıl sonra gerçekleşecek projemizin ilk adımları olduğunu bu sözlerin.

Mayıs'ta Saraybosna'daki seminerde Gina'nın Ağustostaki İstanbul yolculuğunun detaylarını konuşurken Arnesa ve Enita'ya neden sizde gelmiyorsunuz diye konuşurken sonunda onlarında gelmesi için ikna etmiştik. Adeta kader ağlarını örüyordu.
Saraybosna'da bir gece sabahlara kadar sokakta kalma macerası sonunda sabah karşımda Marina ve Ursula'yı görmek iyi gelmişti. Uçak giderken çok özlemiştim bile boşnak dostlarımı. Çektikleri tüm acılara rağmen inadına insan gibi yaşamaya devam ediyorlardı hiçte kolay olmasada.

Ağustos ayını iple çekiyorduk. Önce eylem insanı Arnesa geldi tüm ışığıyla karşılaştığı herkesi aydınlattı sonra bilge kadın Gina ve hemen sonra his ve duygu insanı Enita.
böylece üç kuveet bir araya gelmişti.

Halen devam eden Waldorf eğitmeni arayışlarımız çifte melek, hem Öritmist hem de Waldorf eğitmeni Enita'nın İstanbul'a gelme kararıyla son buldu.

Evren'in tepkisi "gerçek olmak için çok fazla iyi" oldu ve uzun süre gerçekten mi demeden kendini alamadı.

16 Ekim'de İstanbul'a geldi ve yuvamıza 17 Ekim'de başladı, gelir gelmez yuvamızda çiçekler açtı.

Hoş geldin Sefa geldin Enita

Sevgiler
Ömer

14 Ekim 2014 Salı

Waldorf bakış açısıyla müzik- Gooyke van der Schoot

Hollandalı müzik terapist, eğitmen ve müzisyen Gooyke van der Schoot
tarafından iki gün sürecek bir seminer verilecektir. Seminerlerin konuları
farklı olup her ikisine veya birine ya da diğerine katılmak mümkündür.

15 Ekim Çarşamba, 19:00-21:00
Pentatonik müzik:
Müziğin insanlığın gelişim süreci boyunca takip ettiği aşamalar. Bu
aşamaların insan hayatının dönemleriyle ilgisi. Bu çerçevede pentatonik
dizinin ortaya çıkışı ve kullanımı.

16 Ekim Perşembe, 19:00-21:00
Müziğin Ruhu ve Müzik terapisi:
Her bir müzik aletinin farklı bedenlere ve organlar üzerinde şifalı etkisi
olduğu bilinmektedir. Yüzyılların mirası olan bu bilgiler, Rudolf
Steiner’ın bilimsel ve tinsel bir bakış açısıyla biçimlendirdiği ve sanat
terapisi ile birleştirdiği yöntemi kapsamında incelenecektir.

Katılım payı: 30TL (öğrencilere 20TL)

Yer: Tümata
Alemdar Cad. 12 D: 3 (En üst kat)
Sultanahmet / İstanbul
Telefon: 0212 511 15 38
Harita: http://goo.gl/maps/7OHTj

Kayıt:
Ömer Özkan. omerozkan@gmail.com
Emre Başaran: emre@tumata.com

Gooyke van der Schoot (1953)
Art Therapy Music Academy Swirl’daki eğitiminin ardından 1979’yılından beri
müzik terapi üzerine çalışmakta, terapist, eğitmen ve müzisyen olarak görev
yapmaktadır.
http://www.balans-muziek.nl/

10 Ekim 2014 Cuma

Cihangir Anne Baba Toplantıları

Çocukların Nelere ihtiyacı var ve Çocukların Nelere ihtiyacı yok? 

Tarih : 16 Ekim Perşembe 
Saat : 10:30 

Konuşmacı: Gooyke van der Schoot (HOYKE)

Adres: Cihangir Caddesi, No: 27 Lalezar Apt, Daire 1 (Basement1) Cihangir


Kayıt için : selenbaser@yahoo.com



8 Ekim 2014 Çarşamba

Cihangir Yuva Girişimi

Bugün 9 Eylül 2014 Cihangir'de bir yuva girişimi başladı. 7 kişi Kahve6'da toplandı ve yola çıkma kararı aldı.

Başlamak çok önemli başladıktan sonra yolumuz Roma'ya çıkacak tüm yollar gibi.

Yolumuz açık olsun

Selen'in anlamı "Müjde", "Varlık, bolluk" ve "Sel gibi çoşkun kimse" demek

Sevgiler

29 Eylül 2014 Pazartesi

Ümraniye/Ataşehir Yuva Girişimi

Girişim Eylül 2014’da İstanbul, Ümraniye’de Meftun anne babaların özgür ve özgün eğitim sevdasıyla başladı.

Çocuklarımızın; kendiliğinden ve içinden gelerek öğrenen, özgür düşünen, Özgüvenli, özdisiplinli, yaratıcı, kendine ve topluma saygılı kendi olabilen bireyler olarak yetişmesini amaçlayan Waldorf felsefesini benimseyen once bir yuva sonra okul kurulması amacıyla yola çıktık.

Girişimin vizyonu;
Her çocuk farklı yetenekleri, eğilimleri, ilgileri ve engelleriyle kendini geliştirmek isteyen ve kendi öz yolunu bulmaya çalışan bir birey olarak dünyaya gelir. Bu anlamda eşsizdir, biriciktir. Aynı zamanda her çocuk kendini algılamak, tanımak, gerçekleştirmek ister ve bunun için daima aileden başlayan, yaşıtlarıyla, eğitimcilerle devam eden, topluma uzanan gruplardaki başka insanlarla yoğun ilişkiyi arar. Bu anlamda toplumsal alış-verişe muhtaç toplumsal bir varlıktır. Kendi yolunu hayat boyu, benzersiz bir birey olarak, başka insanlarla etkileşim halinde, toplum içinde arayacaktır. Çocuklar öğrenme yeteneği olan, öğrenme
sevinci duyan ve öğrenmeye hazır varlıklardır. Gelişim pencereleri özellikle ilk çocukluk çağında ve ilk okul yıllarında sonuna kadar açıktır.
Çocuklarımızın yaşadıkları dünyayı bütün yapıp-etmelerimizle biçimlendiren, kendi yollarını bulma çabalarında onlara ilk eşlik eden, sonuna kadar açık pencerlerinden baktıklarında ilk gördükleri yetişkinler olarak, çocuklarımızın bu süreci sağlıklı, mutlu ve verimli yaşayabilmeleri için, bizlere son derece önemli ve hassas bir sorumluluk düşer !

Bu yuvada

  • Waldorf pedagojisinden esinlenilecek
  • Çocuklar organic beslenilecek ve organik temizlik yapılacak
  • Oyuncaklar ve materyaller doğal olacak
  • Eğitmen, anneler ve babalar kendi üzerlerine çalışarak kendilerini
  • geliştirecekler
  • Dünyadan deneyimli eğitmenler, sanatçılar gelecek ve sürekli atölyeler ve toplantılar olacak.
  • Özgürce, kardeşçe ve eşit yaşayan ve paylaşan anne babalar ve çocuklar olacak
Yolumuz açık olsun

Bize katılmak isteyen yardım etmek isteyen anneler, babalar, eğitmenler, gönüllüler, insanlar Detaylı bilgi için Meftun öğretmen 
cep: 505 317 1587
tel:  216 316 5392

OzgurlukFelsefesi@gmail.com


18 Eylül 2014 Perşembe

Kuzguncuk'ta neler oluyor?

Kuzguncuk tarihler olarak hep ters açıdan bakmış ve topluma dinamik bir persfektifle değişime zorlamış bir mahalle.
Kuzguncuk hep farklı olmuş ve şeytanın avukatılığı yapmış.
Doğru söylediği için 9 köyden kovulanlar Kuzguncuk'a yerleşmiş ve burada kalmışlar. Kuzguncuk doğruyu hep sevmiş ve bağrına basmış.
Farklı görüşler ve farklılıklar bir şekilde uzlaşma ve hoşgörü ile orta yol bulunmuş öfke iyi dönüşebilmiş.
Waldorf'un Kuzguncuk'a hasbel kader gelmiş olması pek olası değil. Halen açıklanamayan bir şekilde kuzguncuk yine onuncu köy oldu ve bağrına bastı doğru söyleyeni.

Gezi'nin damga vurduğu 2013 yılının Ekim ayında nice başka güzel doğumla birlikte Waldorf Girişimi Kuzguncuk'ta bedenlendi.

Tüm dünyadan "Waldorfçular" bu küçük ama kalbi büyük mahelleyi ziyaret ettiler ve hayran kaldılar.

Michagen Üniversitesi dekanı Frederic Amrine Waldorf ilkokulu burada doğacak demesi bunlardan olsa gerek.

Frederic Waldorf Liselerine gidip öğrencileri Michagen Üniversitesine gelmeleri için ikna ediyormş. Bir gün bizim lisemizede gelip ikna etmeye çalışacak. Bakalım bizim çocuklar beğenecekler mi?

Sevgili Ursula Middelkamp Dortmund'a bir Waldorf kompleksi kurucusu. Bu yaz 2 ay boyunca Türkçe öğrendi 71 yaşını umursamadan ve hergün Alman disipliniyle çalışarak. İşte o zaman "Alman Disiplini" ne demek anladık sanırım. Yakında Kuzguncuk'ta bir evi olursa şaşırmayın zira Ulla'da gözünü çöpten sakınmayan olur olmaz doğruları söyleyen sert bir Waldorf eğitici eğitmeni.

Wolfgang Mart'ta geldi ve Ocak 2015'te yine gelecek. Sevgili Bengisu Wolfgang ve göbeğini çok özledim der. Wolfgang Sausmanhausen'in kitapları  tüm Almanaya'da en çok satan Waldorf kitapları.

Yazın sıcağında Bosna'dan Arnesa Hırvatistan'dan Gina ve Enita mahallemize gelip hem Waldorf pratiklerini hemde savaşı anlattılar kalbleri kırık ve inadına yaşayan bu cesur yürek kadınlar bizlere çok şeyi hatırlattı.

Okulumuz  yeni döneme başladı, çocuklar şen, bahçemiz güzel anneler , babalar ve eğitmenler mutlu


Kuzguncuk Oyun Grupları (Pazar ve Perşembe)

Oyun, çocuğun olağan gündelik en önemli işidir. Bu etkinliğin içerisinde her şey yer alabilir. Bunların arasında şarkı söyleme, her türden hareket (yürüme, el çırpma, seksek, bedenin farklı yerleriyle oyunlar...) ses oyunları, dans, çeşitli müzik aletleriyle oyunlar da bulunur.Oyun grupları anne baba ve çocuğun, çeşitli oyunlar aracılığıyla kendini ifade etmesi yolunda fırsatlar sunar. Böylece çocuğun, keşfetmeye, uygulamalar yapmaya, yaratıcılığa ulaşma, özgüveni geliştirme, işbirliği yapma ve iletişim kurma, algılama ve gözlem becerilerini geliştirme, duygularını ifade etmeye en önemli taklit ve takrar için uygun ortam hazırlar. Materyallerin açık ve doğal olması çok önemlidir.

Friedrich Schiller (1759-1805): Ona göre, “İnsan oynadığı sürece insandır”. Schiller’e göre insan, gerçek özgürlüğe ancak sanat yoluyla ulaşabilir. İnsan sanatla uğraşırken, kendini zamandan koparılmış gibi hisseder. Bu ise oyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize benzer. Biz, insanlığımızın burada, dış kuvvetlerin darbesine maruz kalmamış denecek kadar, saf ve tam olarak ortaya çıktığını anlarız. 
Adres: Nisan İmece Çocuk Bahçesi İcadiye Hamam Sokak No: 42 Kuzguncuk, İstanbul 
Nisan İmece Çocuk Bahçesi” Waldorf pedagojisinden esinlenen anne babalar tarafından Kuzguncuk’ta sosyal bir proje olarak kurulmuştur. 
Yaş grubu: 3 yaş altı çocuklar 

5 Haftalık Pazar programlar 
Pazar Saatler: 10:00-12:00
I.Pazar grubu : 21, 28 Eylül 12,19, 26 Ekim
II. Pazar grubu: 2, 9, 16, 23, 30 Kasım 

Perşembe 16:00-18:00
5 Haftalık Perşembe programı için tarihler: 2,9, 16, 23, 30 Ekim

Oyun grupları hakkında
Beslenme organiktir
Kullanılan materyaller doğal ve gerçektir
Bahçede toprakla ve kumla oynamak ve kirlenmek güzeldir, 
Bu bir anne baba girişimidir 

Başvuru ve Kayıt için
Kayıt Formu
Katılım 7 çocukla sınırlıdır
Nisanimece@gmail.com
Cep: (533) 598 5051

Aşağıdaki bilgiler paylaşılacak
Çocuk ad soyad: 
Doğum tarihi: 
Cinsiyet: 
Anne adı: 
Baba adı: 
Adres: 
Semt: 
Anne E-Posta: 
Baba E-Posta: 
Ev telefonu: 
Anne Cep: 
Baba Cep: 

Tarif:
İcadiye Hamam Sokak No: 42 Kuzguncuk, İstanbul
Kuzguncuk otobüs durağından İcadiye caddesi girin. Cadde üzerinde sağda Rum Kilisesi biraz sonra Bostan’ı göreceksiniz. Sağda önce Tenekeci Musa Sokak sonra İcadiye Hamam Sokak gelecek.Sokakta 23 numaranın karşısındaki taş merdivenlerin sonunda sarı bir bina göreceksiniz. Oyun grubu eğitmenleri bu binada sizi bekliyor olacaklar. 

Görüşmek üzere 
Nisan imece Yuva Girişimi

17 Temmuz 2014 Perşembe

Biyo-dinamik Tarım Atölyesi

Eğitmenimiz Ursula Herzig, 20 yıl Biyo-dinamik tarım yapan çiftliklerde çalıştı. Halen Almanya, 
Wuppertal’de Sanat terapisti olarak çalışıyor. 
Tarih : 13 Temmuz 2014 Pazar 
Saat : 13:00 – 18:00 
Adres : Yavuz Selim Mah. Meyve Sok. Çavuşbaşı, Beykoz 
Kayıt ve Bilgi : 0 533 598 50 51 
http://www.biodynamic.org.uk 

Ursula Herzig Mektubu 

Hello, I am Ursula Herzig, born 1972 at Wuppertal, Germany. I grew up in a little village next to 
a meadow with cows, and a big garden with vegetables next to our house. I have 4 brothers and 
one sister, and we were used to help our mother in the kitchen with cooking and baking bread, 
and to do some garden work as well. Our milk we bought from the farmer, just as it came from 
the cows. 
After Highschool, in 1990 I started to work on a little biodynamic farm at Wuppertal, in a place 
for handicapped people. All my life I wished to be a gardener, and I was very happy to find a 
place where I could learn that work without using chemicals, and where it was possible to do 
social work as well. 
I was even more happy to meet the biodynamic schooling system, created by the farmers 
themselves. I made a 4 year training in biodynamic farming, gardening and house-keeping, which 
included also baking bread, making cheese, selling all the farm products, and running a farm as a 
social organism. In 20 years I worked on 7 different biodynamic farms in different areas in 
Germany, and met some biodynamic farms in France, Serbia, England and New Zealand.
My 3 children grew up on these farms; the youngest boy is 18 now, the eldest 21, and my 
daughter 20 years old. They loved to join their parents' work from early childhood on, whenever 
they wished to. 
To be able to share my knowledge with others I made a Waldorf-teacher training (3 years). 
I have a special training in cheese making and milk work in general. For 10 years I specialized on 
cheese making as a part of biodynamic farm work. 
After these years I wished to concentrate more on social work, and chose my hobby – making 
music – as a base for my new job. I started to work in Waldorf School, for 1 ½ years and parallel 
I studied music therapy. Music is a wonderful base for social work and a great help in the work 
that I do now: therapy for mentally ill people. 
My new work offers the possibility to travel more, than I could do when I still worked on the 
farm. It is a great pleasure for me, to meet places and people all over in Europe, where the 
earth is treated in a healthy ecological way. 
Turkey is quite new for me, and I am also happy to meet it now and learn more about the country 
and its people. 

Biyolojik – Dinamik Tarım

Derleyen: Tarhan Onur 
Daha önceleri avcı ve toplayıcı olan insan, yerleşik düzene geçtikten sonra çiftçi ve hayvan besleyici olmuş ve yeryüzünde büyük değişikliğe yol açmıştır. Tarım ve hayvancılık sayesinde doğal çevre giderek bir kültür çevresi haline gelmiş (kültür aslında toprağı işlemek anlamına gelir), insan da sadece doğanın bir parçası olmaktan çıkarak, doğayı değiştirip dönüştüren bir varlık haline gelmiştir. Eskiden kendi kendine yeten ve küçük bir yöre için üreten çiftçi, nüfusun gittikçe çoğalması ve endüstri ile teknik gelişmeler sonucu, büyük yığınlar için de üretim yapmak zorunda kalmıştır. Topraktan kısa zamanda daha çok ürün elde etme zorunluluğu, çiftçiyi tek tip üretim yapan büyük işletmelerde çalışan haline getirmiş ve doğa, sömürülecek nesneye indirgenerek tüm teknik olanaklarla kâr elde etme aracına dönüştürülmüştür. Kimyanın tarıma girmesiyle, doğal süreçler kimyasal reaksiyonlara indirgenmiştir. Çiftçi bu yoğunlaşma ve uzmanlaşma sonucu endüstrinin hazırladığı ve ürettiği azot, fosfor ve potasyum gübrelerine bağımlı hale gelmiş, bu yüzden toprağın verimliliği düşmüş ve bitkilerin sağlığı azalmış, buna karşı da kimyasal sentetik koruyucular üretilmiştir. Çiftçi artık sadece bitkilerdeki zararlı böceklere ve mantar hastalıklarına tepki veren birine dönüşmüştür. Eskiden her çiftlikte beslenen küçük ya da büyük baş hayvanlar, uzmanlaşma ve ayrışma sonucu ortadan kalkmış, işletmeler hayvan yemi üretmekten vazgeçmiş, ama buna karşın doğal gübreden de vazgeçmek zorunda kalmıştır. Üstelik kitlesel hayvan besleyiciliği, hormon ve antibiyotik kullanımını neredeyse zorunlu hale getirirken, sağlığa zararlı bir yöne girilmiştir.

Son yüzyılın yanlış tarım uygulamalarının sonucu, büyük bir çevre kirliliği ve kalite sorunu halinde karşımızda durmaktadır. Bitkilerdeki kimyasal artıklar insan organizmasına geçmekte ve karın doyurmaktan başka işe yaramamakta, üstelik pek çok sağlık sorununa neden olmaktadır. Oysa beslenme, sadece bedensel değil, aynı zamanda ruhsal-zihinsel gelişmenin de temelidir. Yeryüzünün yaşamsal güçleri toprak ve su ile gökyüzünün yaşamsal güçleri olan ışık ve ısının uyumlu birlikteliğini göz önüne alan ve çevre kirliliğine neden olmadan üretim yapan bir tarım biçimine duyulan gereksinim gittikçe artmaktadır.

Avrupa’da daha yirmili yıllarda toprağın verimliliğinin azalması ve besin maddelerinin kirlenmesinden şikâyetçi olan çiftçiler, 1924 yılında Anthroposophie’nin kurucusu olan Rudolf Steiner’e başvurarak, sağlıklı bir tarım nasıl yapılabilir, öğrenmek istemişlerdir. Steiner, doğanın canlı bir organizma olarak ele alınması gerektiğini, doğanın gündüz gece, yaz kış, med cezir gibi kozmik ritmik düzenlerini göz önüne alan ve hayvancılıkla tarımı, sebze ve meyve bahçesini bir arada götüren biyolojik-dinamik bir tarım biçimi uygulanmasını önermiştir.

Bu tarım biçimi, toprağın ve suyun canlandırılması esasına dayanır. Bitkilere gerekli olan yaşam güçleri toprağa aktarılmalı, böylece sağlıklı besinler ve şifalı bitkiler elde edilmelidir. Bunun en iyi yolu ise hayvan gübresi kullanmaktır. Minerallerden bazalt, koral kalkeri ve lav unu, bitkiler aleminden otlar, yapraklar, saman ve cibre ile hayvanlar aleminden at, inek ve koyun gübreleri karıştırılarak doğal kompost elde edilir. Bazalt, derinlerdeki kayalardan elde edildiğinden ve ateş elemanına yakın olduğundan, nemli soğuk toprağı ısıtır. Öğütülmüş koral kalkeri, su elemanından kaynaklandığı için ekşi bitki cibresini gevşetir ve besin maddelerini harekete geçirir. Harman artıkları, azot biriktiren baklagiller ve yapraklar ise, bakteriler, mantarlar ve algler gibi mikroorganizmalar ile kurtçuklar  ve solucan gibi daha büyük hayvanların yardımıyla humuslu kompost haline getirilir. Buna civanperçemi, papatya, ısırgan otu, meşe kabuğu, kara hindiba ve kedi otu gibi şifalı bitkiler karıştırılır. Boynuz kıymıkları, kemik ve kan unu, tüyler, yün ve kıl artıkları, sıçan ve sincap derileri gibi hayvandan elde edilen maddeler bu gübreliğe katılır. Pişmiş yemek artıkları dışında tüm organik artıklar bu komposta katılabilir. Aksi takdirde böcekleri çeker ve küf oluşur. Küf oluştuğunda antibiyotikler meydana çıkar ve mikroorganizmaları öldürür. Oysa ilk çözünme mantarlar tarafından yapılmalı, sonra bakteriler çalışmalı, en sonunda da kurtçuklar ve solucanlar gübreyi canlandırmalıdır. Sonunda gübre bitkiler için yararlı besin maddesi haline gelir.

Sığır gübresi bir boynuz içinde toprağa gömülerek kışın orada bırakılır. Çıkarıldıktan sonra bir saat süreyle ritmik bir şekilde ılık suyla karıştırılır. Böylece boynuz gübresi içindeki besleyici maddeler önce suya aktarılmış olur. Sonra sonbaharda ekim öncesi toprağa püskürtülür. Bu sayede bitkiler daha iyi kök salar. Ayrıca kuars un haline getirilir ve bir kapta ılık suyla bir saat süreyle ritmik şekilde karıştırılarak bulamaç yapılır, sonra aydınlık bir yerde ilkbahardan sonbahara kadar dinlendirilir. Daha sonra bitkinin gövdesine ve yapraklarına püskürtülür. Bu, bitkilerin ışığı ve ısıyı daha iyi değerlendirmesine yarar.

Aslında biyolojik doğru olanın ekonomik bakımdan da en elverişli olduğu düşüncesi tarım işletmelerinin ana çıkış yolu olmalıdır. Çiftçi, toprağını altı ve üstüyle, mikroorganizmaları, kurtları, solucanları, bitkileri, böcekleri, kelebek ve arıları, kuşlarıyla bir bütün olarak ele almalı ve sevgiyle zihinsel gücünü birleştirerek işe girişmelidir. Yaşamda geçerli olan başlıca üç temel nitelik daima göz önünde bulundurulmalıdır. Bunların ilki, doğanın daima büyüme, çoğalma yönünde hareket etmesidir. İkinci önemli öge, içsel gerilimdir. Nerede yaşam ve gelişme varsa, orada bozunma, çürüme ve ölüm de vardır. Bu iki temel yasa arasındaki git-gelin yarattığı gerilime “denge” diyoruz. Bu denge durağan ve sürekli değil, tersine aktif ve değişkendir. Üçüncü en önemli öge ise, bütünün parçalarının toplamı değil, uyumlu bir birlik olduğu gerçeğidir. Fiziksel-kimyasal-anorganik dünya bir organizma olarak daha üst bir yasalar bütünü halinde organik yaşam dünyasını oluşturur.  Birer organizma olan bitki,  hayvan, insan birlikte yaşadıkları ortamda karşılıklı etkileşim içinde daha büyük organizmalar bütününe entegre olurlar. Bunlardan birindeki bozulma, daima diğerlerinin yaşamında da değişiklik ve dönüşümlere neden olur. Bir organizma olan dünya da kozmosun içinde daha büyük bir organizmanın bir parçasıdır. Tarımla uğraşanların gökyüzünü, gezegenlerin hareketlerini ve havayı gözlemlemeleri, aralarındaki yasaları izlemeyi öğrenmeleri gerekir. Su üzerinden dünyayı etkileyen ayın hareketlerinin bitkiler üzerindeki etkileri, çiftçilerin çok eski zamanlardan beri bildikleri bir gerçektir. Ay, devrelerine göre bitkinin dört ayrı organ alanına etki eder. Ayın gökyüzünde hareketi sırasında bulunduğu burçlara göre bitkinin köklerine, yapraklarına, çiçeklerine ya da meyvelerine büyüme itileri verdiği bilinmektedir. Ekim, çapalama, toplama ve hasat zamanları da binlerce yıl ayın yükselen ya da alçalan safhalarına göre ayarlanmıştır.

Örneğin yükselen durumda bitkilerde suyun yürümesi daha güçlüdür. Bu dönemde toplanan meyveler, depolandığında daha uzun süre taze ve sulu kalırlar. Ay alçalırken ise tohumun toprağa verilmesi için elverişlidir. Ya da bitkilerin yeri değiştirilecekse en uygun dönemdir. Kök salmayı kolaylaştırır. Yapraklı bitkiler için ayın Yengeç ya da Oğlak burcunda olduğu zamanlar, kereviz gibi kökbitkiler için Başak burcunda olduğu günler, salatalık ve domates için  Aslan burcunda olduğu dönemler seçilmelidir. Ay alçalırken bitkide su yükselmesi az olduğundan, ağaçların kesilmesi ve otlakların gübrelenmesi bu döneme rastlamalıdır. Biyolojik-dinamik tarım uygulayan ülkelerde çiftçiler için tüm yılı kapsayan ay takvimleri hazırlanmakta, kökbitkiler, yapraklı ya da çiçekli bitkiler ile meyveler için en uygun dönemler belirlenmektedir. Örneğin dişbudak, akasya, kızıl çam, gürgen ve akçam Kasım başında, meşe, porsukağacı ve kiraz Kasım sonunda, akçaağaç, kayın ağacı, ıhlamur, huşağacı Aralık başında, ceviz, kestane, kozalak çamı, kavak ve kızılağaç Aralık ortasında kesilmelidir. Ayrıca müzik enstrümanları yapımında kullanılan ağaçların da  Ekim sonu dıştan testereyle sert kısma kadar kesilerek bırakılması ve ancak Aralık başında tamamen kesilmesi en iyi sonuçları verir.

Meyve ağaçlarının zararlı böceklere karşı korunması için en iyi yöntem, eşit ölçüde sığır tezeği ve çamuru, peynir suyuyla karıştırarak bir bulamaç yapmaktır. Sonra ağaç gövdeleri ve kalın dallar bir tel fırçayla temizlendikten sonra, kalın bir boya fırçasıyla bu koyu eriyik her yanına sürülür. Asmalar için bunun suyla inceltilerek püskürtülmesi gerekir.

Belli bir ortamda hayvan nüfusunda fazlalık baş göstermişse, bununla başa çıkmanın en iyi yolu, o hayvanın kendi küllerini kullanmaktır. Birkaç fare ya da kuşun derisi ya da tüylerinin toplanıp yakılması ve toprağa serpilmesi gerekir. Zararlı böcekler ve sümüklü böceklerden ise 50-60 örnek toplanır ve sonra odun ateşinde en çok görülen yerlerde yakılır. Odundan ve hayvandan çıkan kül bir saat boyunca taş dibekte dövülerek ufalanır, yani dinamize edilir. Sonra bu dinamize edilmiş kül karışımından alınan bir gram, bir şişede 9 gram suyla karıştırılarak üç dakika sallanır. Daha sonra bu karışıma 90 gram su eklenir ve yeniden üç dakika sallanır. Bu işlem aynı şekilde tekrarlandığında sekizinci kezde 100 000 litre elde edilmiş olur. Böylece homöopatik bir ilâç karışımı elde edilmiş olur. Bu karışım arka arkaya üç akşam tarlalara püskürtülür.

Su üzerinden dünyayı etkileyen ayın güçleri fazla ise ve aşırı yağmur yağmışsa, ya da henüz olgunlaşmamış organik gübre veya hayvani bedensel artıkların önceden kompost haline getirilmeden toprağa verilmesi sonucu mantar oluşabilir. Parazit denilen bu mantar görüldüğünde ise atkuyruğu otundan bir çay hazırlanarak, zarar gören bitkilerin bulunduğu toprağa püskürtülür.

Biyolojik-dinamik tarım yöntemleriyle yetiştirilen bitkilerin besin değeri, ışık ve ısı değeri daha yüksek olur. Bu ürünlerle beslenen insanların fiziksel, ruhsal ve zihinsel sağlığı kimyasal endüstriyel yöntemlerle üretilen ürünlerle beslenenlere göre çok daha iyidir. Zamanımızın fiziksel, ruhsal ve zihinsel kirlenmesinin bir göstergesi olan Kanser hastalığının oluşumu hiç olmazsa kısıtlanmış olur. Bu nedenle toplumsal düşünen herkesin bu tarım yöntemlerini onaylaması ve uygulanmasını desteklemesi gerektiğine inanıyoruz.

6 Mayıs 2014 Salı

Kuzguncuk Oyun Grupları

Oyun, çocuğun olağan gündelik en önemli işidir. Bu etkinliğin içerisinde
her şey yer alabilir. Bunların arasında şarkı söyleme, her türden hareket(yürüme, el çırpma, seksek, bedenin farklı yerleriyle oyunlar...) sesoyunları, dans, çeşitli müzik aletleriyle oyunlar da bulunur.Oyun grupları anne baba ve çocuğun, çeşitli oyunlar aracılığıyla kendiniifade etmesi yolunda fırsatlar sunar. Böylece çocuğun, keşfetmeye,uygulamalar yapmaya, yaratıcılığa ulaşma, özgüveni geliştirme, işbirliğiyapma ve iletişim kurma, algılama ve gözlem becerilerini geliştirme,duygularını ifade etmeye en önemli taklit ve takrar için uygun ortamhazırlar. Materyallerin açık ve doğal olması çok önemlidir.Friedrich Schiller (1759-1805): Ona göre, “İnsan oynadığı sürece insandır”.Schiller’e göre insan, gerçek özgürlüğe ancak sanat yoluyla ulaşabilir.İnsan sanatla uğraşırken, kendini zamandan koparılmış gibi hisseder. Bu iseoyun oynarken zamanın nasıl geçtiğini fark etmeyişimize benzer. Biz,insanlığımızın burada, dış kuvvetlerin darbesine maruz kalmamış denecekkadar, saf ve tam olarak ortaya çıktığını anlarız.Adres:Nisan İmece Çocuk Bahçesiİcadiye Hamam Sokak No: 42 Kuzguncuk, İstanbul“Nisan İmece Çocuk Bahçesi” Waldorf pedagojisinden esinlenen anne babalartarafından Kuzguncuk’ta sosyal bir proje olarak kurulmuştur.Yaş grubu: 3 yaş altı çocuklarSaatler:Salı:           16:30 – 18:30Cumartesi :     10:00-12:00Pazar:  10:00-12:00

Katie’nin Mektubu

Selamlar!
I am Katherine and I will lead the play groups this spring. I am very
honored to be a part of the beginnings of the first Waldorf School in
Turkey, as I am sure you are as well!
Now, I want to just tell you a little bit about myself. I am from Chattanooga, Tennessee, and though that part of the United States is not prevalent with Waldorf Schools, I was fortunate enough to attend an alternative elementary school which follows the values and philosophy very similar to that of Steiner education. I can say that it laid the strong foundation for how I approach life learning. Later for university I went to California where I studied International Agriculture; there I not only worked on organic farms, but also with children's garden education
programs. I was first introduced to Waldorf through a farm to school program- the students came to the farm for a day o r even a weekend, and Ihelped lead a variety of activities that dealt with different aspects of nature and farm life. It was a lovely experience that made me wish for such opportunities again. 
Little did I know that my next experience with Waldorf would be all the way across the world in Istanbul!
I finished my university degree by coming to Ankara to study and followed it with a life-changing decision to volunteer at Dedetepe Farm in the Kaz Mountains. There I not only dove into the wonderful network of ecological
people and projects happening in Turkey, but most importanly met my husband, Atalay, there! After working together at Dedetepe and taking part in the Buyuk Anadolu Yurusu, we later moved to our land in Olympos,
Antalya. From zero, we created an off-grid life on the land including a wood house and solar energy that powered our electricity and pumped our water from the well. While living in the village, I learned so much but my
favorite hobby was growing medicinal plants and making herbal medicine. We settled there for two years and have just recently come to Istanbul for family matters. We live together with my step-daughter in Icadiye, just up
the hill from the Waldorf School. I spend most of my time now teaching English and taking care of (and learning from) my wonderful step-daughter Mina.
I am very much looking forward to being a part of the Waldorf School here, and I hope to see it flourish and change the way people think about education. I especially am excited about working with you and your young children together- doing projects and activities that enliven our imaginations and creativity bringing us to grow and learn together. 

I can't wait to see you all soon at the play group!
All my best to you,
Katherine

Başvuru ve Kayıt için

OmerOzkan@gmail.com

Cep: (533) 598 5051
Paylaşılması gereken bilgiler
Çocuk ad soyad:
Doğum tarihi:
Cinsiyet:
Anne adı:
Baba adı:
Adres:
Semt:
Anne E-Posta:
Baba E-Posta:
Ev telefonu:
Anne Cep:
Baba Cep: