10 Aralık 2022 Cumartesi

ÖZGÜR OKULLAR



Waldorf pedagojisinin temelleri aydınlanma dönemi filozof ve bilim adamlarıyla başlar. 19. Yüzyılın idealizm ve Aydınlanmacı bilim adamları, düşünürleri Goethe, Schiller, Eckhart, Fitche, Rudolf Steiner ile başlayan süreç Waldorf okulları ya da Özgür okullar ile bedenlenirler.  

Rudolf Steiner, Stutgart’ın Waldorf şehrinde fabrikanın aydın sahibi Emil Molt ve sendika işçilerinden okul kurmak için davet alır. Temel amaç kilise, devlet ve askerin çocukları belli bir kalıba sokma niyetiyle kurduğu okullar yerine insanın kendi olabileceği özgür okullar kurmaktı.  

O dönemde devlete giderek faşizm egemen olmakta, Katolik kilise katı dogmatik ve asker daha da ırkçı olduğunu hatırlayalım.  

Pedagojinin kurucusu Steiner daha sonra Hollanda, Avusturya gibi Avrupa ülkelerinde okullar açılırken okulların “Özgür Okullar” olarak adlandırılmasını önermiştir.  

Almanya’da Hitler yönetimi geçtikten sonra Waldorf okullarını kapatıyor, ilkokullarda ödevlerin başlaması ve itaatkâr müziğin yaygınlaşması bu dönemde başlıyor.  

II. Dünya savaşı sonrası Waldorf okulları tüm dünyada hızla yaygınlaşmaya başlıyor.  

Özgür okullar velilerin ve eğitmenlerin özgür ve bağımsız girişimleriyle kuruluyor. İstanbul Kuzguncuk’taki Nisan İmece okulu veliler tarafından kurulan bir Waldorf girişimdir. Veliler okulun sahibi ve sorumlusudur. Okul bir aile olarak paylaşma çalışır.  

Waldorf pedagojisinin temeli insanın özvarlığına ve doğasına uygun davranmaktır. Eğitim kendi kendini eğitmektir. Eğitmen kendi üzerinde çalışır ve çocuklara örnek olur.  

Çocuğun ilk yedi yılında Waldorf pedagojisindeki temel ilke taklittir.  

Eğitmen çocukların Yaşam, Hareket, denge ve dokunma duyularının gelişeceği bir ortam hazırlar. İlk yedi yılda bu dört temel duyu yedi yaş sonrası gelişecek olan düşünme, dil, Benlik duyusu gibi duyuların gelişmesine baz teşkil eder. 

TV, Cep Telefonu, Tablet gibi ekranlar çocukların temel duyularına zarar verir. Bu nedenle okullarda ekran kullanılmaz.  

İlk yedi yılda ana dilde eğitim esastır, yabancı dil ilkokul birinci sınıfta, yedi yaşında başlar. Ana dil çocuğun annesi ile olan en önemli baplarından biridir. Bu yaşlarda çocuğun kendini güvende hissetmesinin temellerinden birisi ana dilidir. Bu çocuğun dünya ile manevi bağıdır.  

Masal anlatılması ve ninni söylenmesi duyuların, aklın ve vicdanın temel gıdaların. İnsan olmanın temeli kendi ana topraklarında doğan masal ve ninnilerle beslenmelidir. Kadim Masallar seçilirken yal grubuna dikkat edilir. Masal yazarı belli olmadan bin yılların süzgecinden geçmiş masallardan seçilir.  

Çocuğun özvarlığına ve kendi hızına saygı ve sevgi temeldir.  

Özgür ve yapılandırılmamış serbest oyun zamanı okul öncesinin olmazsa olmazlarındandır.  

Fiziksel organlara yapılandırıcı etki eden kuvvetlerden biri de içinde bulunulan ortamla olan neşeli ilişkidir. Eğitmenlerin güler yüzlü olması ve özellikle de zorlamasız içten sevgi önemlidir. Fiziksel ortama yayılan bu tür sevgi, aslında fiziksel organların biçimini de etkiler. Sağlıklı örneklerin taklit edilmesi, böyle bir sevgi atmosferinde olanaklı olursa, çocuk doğru ortamda bulunuyor demektir. 

Çocukların dünyada olup bitenlere derinlemesine ilgi duydukları ve bu hareketleri ya da olayları büyük sevinçle taklit ettikleri bir gerçektir. Duyu izlenimleri ve onların ruhta ve zihinde işlenmesi insan beynini geliştirir ve ruhsal yeteneklerin temelini oluşturur. O bakımdan daha sonraki yaşamda sağlığa ya da hastalığa yatkınlık olasılığı çocuklukta belirlenmektedir diyebiliriz. 

Sevgi ve neşe, eğitimde daima bulunması gereken iki ilkedir, özellikle ilk yedi yılda çok önemlidir. Erişkin insan bu süreçte örnektir, rol modelidir; çocuk önünde yaşanan, olup biten her şeyi algılar ve içselleştirir. 

Yürümek ve konuşmak gibi en temel insani yetenekleri çocuk taklit ederek öğrenir. İlişki, sevinç ve hareket, her tür öğrenme için olmazsa olmaz ön koşuldur. Çocuk,  yuvadaki erişkinlerin anlamlı faaliyetlerini yaşayarak izler, erişkinlerin ise faaliyetlerini çocukların gözlemleyebileceği ve kavrayabileceği biçimde yapması, çocuğun taklit edebilme yetisini desteklemesi önemlidir. Bu, çocuğun duygu ve düşünce dünyasına biçimlendirici ve düzenleyici şekilde etki eder. Sonra bir oyun sırasında, içselleştirilmiş olan izlenimler dışa vurulur ve bu ifade biçimleri sayesinde işlenmiş olur. Oyun sırasında motorik, toplumsal ve düşünsel süreçlerin birbirleriyle bağlantısı gerçekleşir ve böylece beyindeki gelişim süreci (sensorik entegrasyon) desteklenmiş olur. 

Çocuğun ilk yedi yılda izlediği “dünyayı tanıma ve kavrama yolu” duyumsamak, düşünmektir. Bu nedenle çocuklarla, bir davranış, bir istek üzerinden iletişim kurulabilir, ama çocuğun yalnızca zihnine hitap eden yapma, etme gibi uyarılar ya da öğretici kuralcı laflar aslında bir şey ifade etmez. Çocuklar taklit yoluyla sadece dış davranışları algılamakla kalmaz, aynı zamanda bizlerin insani tutum ve çevremizle uyumumuz gibi olguları da ayrımsarlar. Bunlar ise ilerideki sorumlu ve etik davranışların temelini oluşturur. 

Waldorf Pedagojisi, çocuğun bedensel ve ruhsal sağlığını desteklemek ister ve eğitimin yaşamın ileriki safhalarındaki olası etki ve sonuçlarını sorgular. 

Çocuk doğduğunda organları henüz tamamen biçimlenmiş değildir. Çocuğun biçimsel yapılanmasını ortaya çıkaran kuvvetlere Rudolf Steiner, “yapılandırıcı güçler” adını verir. Çevre ve içinde yaşanılan ortam, bu narin ve ince kuvvetler bağlamına uyarıcı, destekleyici ya da köstekleyici etki eder; bunlar çağdaş bilincimiz için öncelikle etkiler olarak belirir. 

Bir organ üzerinde ne denli uzun süre yapılandırma çalışması gerçekleşmişse, onun biçimi ve işlevi o denli mükemmel olur. Yapılanabilir çocuk organizmasının erkenden sertleşmemesi ve uzun süre yapılanabilir kalması için, bu biçimlendirici, yaratıcı kuvvetlerin özel koruma ve bakıma ihtiyacı vardır. 

Waldorf kurumlarında öğretilen hareket sanatı olan Öritmi (Eurythmie), işte bu yapılandırıcı, biçimlendirici kuvvetlerin düzeni ve yasalarını ele alarak, çocuğun biçimlenmesini ve büyümesini uyumlu şekilde destekler. 

Çocuk taklit etme gücü ve bireysel getirdiği yeteneklerin gücüyle çevresini içselleştirerek özümser. Henüz dış etkilere karşı korunmasız olan ruhu, bulunduğu ortamda düşünülen, hissedilen ve yapılan her şeyi emer ve duyumsar.  Her biçim ve her renk, içinde belli biçimlendirme gücü taşır ve bu kuvvetler çocuğa uyumlayıcı ya da incitici etki edebilirler. Bu nedenle Waldorf okullarında renklerin ve biçimlerin büyük rolü vardır. 

Çocuk aynı zamanda kendi hareket akışını da içselleştirir. Örneğin bedensel denge alıştırmaları yapmak (sırık üstünde yürümek gibi), ruhsal dengeyi de etkiler. Farklı biçimlerde tahta bloklarla bir köprü yapmaya çalışmak, tartıp biçen beceriyi ve odaklanmayı destekler, çocuk taşıma ve yüklenme kuvvetlerinin etkilerini yaşar ve içselleştirebilir, bu da ileride bir mühendis ya da mimarın ihtiyacı olan temel duygudur örneğin. Ama tartıp ölçen bir düşünme, hepimizin ihtiyacıdır. Çoğu ruhsal rahatsızlığın nedeni, çocukluk sırasında alıştırması yapılmayan hareket akışlarında da aranmalıdır. 

Düzenli bölümlenmiş bir gündelik akış, yıllık bayram ve kutlamaların ritmik düzeni, özgürce yaratıcı faaliyette bulunma, dört hafta boyunca bir öykü ya da masalın daima aynı saatte yaşatılarak derinlemesine anlatılması gibi uygulamalar, içsel güven ve ruhsal tatmin yaratan yardımcılardır. Bunları çocukla uygulayabilmek için eğitimcinin daima kendi kendini sürekli eğitmeye hazır olması gerekir, çünkü o çocuğa rol modeli, örnek olacaktır. 

Bu ilk yedi yılın en önemli meyvesi, sağlıklı bir irade olmalıdır. Bunun için sevgiyle sağlıklı bir organ gelişimi ile sağlıklı duyu gelişimi ön koşuldur. Rudolf Steiner duyular öğretisinde on iki duyudan söz eder. Uyuşukluk ve can sıkıntısı ile hevessizlik üstünde düşünülmesi gereken çağdaş hallerdir. Çünkü yaşam boyu temel olacak bir ana ruh hali bu çocukluk yıllarında yapılanır, sonraki tüm gelişme bunun üstüne inşa edilir. İstek ve iradenin yarattığı hareketlilik sonra ruhsal harekete ve daha sonra da düşünsel harekete dönüşür. 

Bunların okulda desteklenmesiyle insana yaraşır bir yaşam kurmak mümkün olur. Bu insan “dünyayı ve kendini kavrayan, sorumluluk sahibi” bir birey olur. 

Özgürlük Felsefesi sadece okulları kapsamaz. Bu felsefe ile bio dinamik tarım çiftlikleri, sanat (Resim, Müzik, Tiyatro vb) , Antropozofik tıp, şifa merkezleri (camphill), Felsefe, Mimari, Tarih, Sosyoloji üzerinde derinlemesine çalışmalar yapılmıştır. 

 

Nice Özgür okullara 

Saygılarımızla 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder