31 Ekim 2025 Cuma

Ders 6: Stuttgart/27 Agustos 1919 (Öğretmen Seminerleri)

Şimdiye kadar, çocukları eğitmek için gerekli olduğu ölçüde, insanı ruh açısından kavramaya çalıştık. Ancak tam bir tabloya sahip olabilmek için, insanın ruhsal, tinsel (spiritüel) ve bedensel yönlerini birbirinden ayırmalı ve her birini kendi bakış açısından ele almalıyız. İlk olarak, yaşamın en yakınında yer aldığı için, ruhu ele almayı tamamlayacağız.

Zaten insanı anlamak için sempati ve antipatiyi temel kavramlar olarak kullanarak ruh üzerinde yoğunlaştığımızı fark etmiş olmalısınız. Ruhu ele aldıktan sonra doğrudan fiziksel bedene geçmek uygun olmaz; çünkü ruhsal bilimsel bakış açısından biliyoruz ki, fiziksel bedeni ancak ruh ve tin’in (spiritin) bir açığa çıkışı olarak ele alırsak anlayabiliriz. Bu nedenle, ruh hakkında oluşturduğumuz genel tabloya şimdi insanı tin (spirit) açısından ele almayı da ekleyeceğiz. Antropolojinin yaptığı gibi, yani insanın fiziksel dünyada nasıl göründüğü konusunu ancak daha sonra ele alacağız.

(2) İnsanı herhangi bir açıdan anlamak istiyorsanız, her zaman ruhun üç bölümüne — düşüncede gerçekleşen biliş (kavrama), hissetme ve irade — geri dönmelisiniz. Şimdiye kadar bu üçü ile antipati ve sempati arasında ilişki kurduk. Şimdi ise bu üç unsuru — isteme, hissetme ve biliş — ruhsal açıdan ele alacağız. Ruhsal açıdan bakıldığında da isteme, hissetme ve düşünce-biliş arasında bir fark olduğunu göreceksiniz.

Bilinç Durumları: Düşünme, Hissetme, İsteme

Bilişsel algılama söz konusu olduğunda, kendinizi ışıkta yaşıyormuş gibi hissedersiniz. “Ben” (I), bu bilişsel etkinliğe tamamen dalmıştır. Bilişsel sürecin tamamında tam bilinçli bir şekilde yaşarsınız. “Bu kişi iyi biridir.” gibi bir yargı verirken, o düşüncenin her yönü tamamen bilinçli olarak deneyimlenmelidir. Eğer bu bilinçsizce oluşsaydı, kararlarımızda karanlık ve bilinçdışı bir öğe olurdu. Düşünsel bilişin en önemli özelliği tamamen bilinçli olmasıdır.

Ancak isteme (irade) için durum farklıdır. En basit isteme eyleminde bile, örneğin yürümek gibi, yalnızca yürüme düşüncesinin farkındasınızdır; kaslarınızda ve organizmanızda neler olduğuna dair hiçbir fikriniz yoktur. Ne kadar besin gerektiğini hesaplamazsınız ama bedeniniz bunu bilinçsizce yapar. İrade eylemlerimizde her zaman bilinçdışı bir öğe vardır.

Hissetme, isteme ve düşünme arasında ortada bir yerde yer alır. Hislerimiz hem bilinçli hem bilinçsiz öğeler içerir. Rüya görür gibi yaşanır. Yani uyanıklık hâlimiz içinde üç farklı bilinç durumu vardır: bilişte uyanıklık, histe rüya, istemede uyku.

Gerçek uykuda ruhun tamamı irade içinde yaşar. Gündüz ise yalnızca isteme kısmı uyur. Bu yüzden hisleri güçlü olan çocuklar genellikle hayalperesttir. Onlara güçlü duygularla yaklaşılırsa, bu duygular zamanla düşünce olarak uyanır.

İradenin güçlü olduğu ama hisleri zayıf olan çocuklar ise "uyuyan bir irade"ye sahip olabilir. Bu çocuklar zeki görünmeyebilir ama aslında iradeleri çok güçlüdür ve sadece henüz uyanmamıştır. Böyle çocuklar yürüyerek konuşmalı, yani düşünceyle iradeyi birleştiren egzersizler yapmalıdır. Örneğin: “Bu” (adım) “adam” (adım) “iyidir” (adım). Bu sayede iradeyi düşünceye uyandırmak mümkündür.

Benliğin (I) Üç Bilinç Durumundaki Hayatı

İnsan “Benliği”nin bu üç bilinç hâliyle ilişkisine bakalım. Evren faaliyetlerden oluşur. Isı, ateş, yaşam gücü gibi çevremizi dolduran güçler vardır. Biz fiziksel bedenimizle bu güçlerin içinden geçebiliriz. Ama Benliğimiz tüm bu güçlere odaklanamaz; bu yüzden evrenin kendisinde değil, onun bir görüntüsünde yaşarız.

Düşünsel bilişte yalnızca bu görüntülerle yaşarız. Hissetmede Benliğimiz bedeni gerçek anlamda geçirir. Eğer bu tamamen bilinçli olsaydı, ruh yanarcasına acı çekerdi. Bu yüzden hissi sadece rüya gibi deneyimleriz. İstemede ise bunu tamamen uyku hâlinde deneyimleriz. Eğer bunu uyanık yaşasaydık, korkunç acılar hissederdik.

Tablo: Benliğin Bilinç Durumları

Benlik (I) Bilinç Durumu Yaşantı Biçimi

Düşünce         Uyanıklık         Görüntüsel biliş

His                 Rüya                 İlham (inspirasyon)

İrade         Uyku                 Sezgi (intuition)

Sanatçılar ilhamdan bahsederken, aslında ruhlarındaki bilinçsiz sezgileri dile getirirler. Uyku hâlindeki iradenin bu sezgileri, sanat eseri olarak bilince taşınabilir.

Goethe’nin Faust’un ikinci bölümünü yazarken odada ileri geri yürüyerek dikte etmesi örnek verilir. Yürüyüş, irade etkinliği olarak ilhamı doğurur ve yazıya dökülür. Bu, düşüncenin sezgiye nasıl dönüşebildiğinin bir örneğidir.

İnsan Bedeni Neden Bu Şekildedir? Başımız vücudumuzun üstünde durur ve hareket etmez. Eğer kafamızın bacakları olsaydı ve yürüyebilseydi, düşünsel biliş mümkün olmazdı çünkü isteme uykusuyla örtüşürdü. Kafamız hareketsiz kalmalı ki düşünsel etkinlik mümkün olsun. Bedenimiz irade ile hareket ederken, başımız düşünceyle meşgul olur. İnsan bedeni bu şekilde oluşmuştur çünkü ancak bu sayede insan düşünceyle bilinçli olabilir.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder